Siyasi Baskıdan Otokontrole
Yayınladığım son yazılarda Cumhuriyet döneminde yetişmiş üç farklı dünya görüşüne sahip kadının biyografi/anı edebiyat türündeki eserlerine yoğunlaştım. Çünkü konuşma metni hazırlarken bu eserleri, farklı dünya görüşleri nedeniyle incelemiştim. Dersim olayını tartışmak üzere de yalnızca bu üç otobiyografiden hareket ettim. Yaşadıkları coğrafyada gazete manşetlerine taşınmış büyük kırım karşısındaki suskunluğu Sevim Belli, İsmet Kür ve Halide Nusret Zorlutuna ile sınırlı tutmak kesinlikle yanlış olur. Aynı dönemde yaşamış ve anılarını kaleme almış diğer yazarların eserlerine de bakılsa farklı bir sonuca ulaşılmayacağından eminim. Amaç herhangi bir yazarın eksikliğini ortaya çıkarmak değil, her dönem ülkeye hâkim olan yasaklı ruhu ve dış baskıların otokontrole neden olduğunu bilince çıkarmaktır.
Belgeler Ne Diyor?
Disiplinler arası çalışan her vicdanlı (edebiyat) bilim insanı gibi başvurduğum araştırmalardan yararlanırken edindiğim bilgileri akıl süzgecimden geçiriyorum. Aynı disiplinden birçok araştırmacının yanı sıra Freud’un psikoanalizi, Jan Assmann’ın sosyolojisi, Ayşe Hür ve Erdoğan Aydın’ın da tarih araştırmaları ufkumu açıyor. Dolaysıyla ele aldığım konuyu, farklı görüşlere sahip araştırmacıların bakış açısından inceleyip belli bir birikim oluşturduktan sonra yorumluyorum. Okuyup dinlediklerimden bir seçkiyi Kaynakça’da paylaşıyorum. Sonuçta 1937 ve 1938 Dersim hareketi ve sonuçları hakkında da fikrim şudur:
Bölgedeki operasyon basında[1] her gün “İsyan başarıyla bastırıldı”, “Eşkıyalar temizlendi” tarzı manşetlerle yer almış. Ayrıca 1937 ve 1938’de Dersim katliamı hakkında yapılmış pek çok tarihi ve sosyolojik çalışmanın da ortaya koyduğu gibi, anne karnındaki bebekten doksan yaşındaki insana kadar binlerce Dersimli sivil insan süngü, kurşun, bomba ve zehirli gazla katledilmiş; askerler, ellerinde tuttukları kesik başlarla objektiflere poz vermişler. Hayatta kalan yetişkinlerin büyük çoğunluğu esir alınmış ve Anadolu'nun batı illerine sürgün edilmeden önce bilekleri kelepçeli, boyunlarından birbirine zincirlenmiş halleriyle fotoğrafları çekilip gazetelere servis edilmiştir.
Haber sütunlarına eşlik eden fotoğraflar da gazete okuyucularının özdeşleşmek istemeyeceği karelerdir: Kadınların ve çocukların perişanlıkları endişeli yüzlerinde, açlıktan bitkin düşmüş hallerinde, banyo yapamadan günlerce yaya olarak dağ bayır yol alışlarında belli.
Konuşmak İçin Belge, Bilgi ve Zaman Gerekli
Bölgenin dışında olup Dersim 1938 harekâtını gazetelerden öğrenenler öğrendikleri ile kalmışlar. Katliamdan sağ kurtulan mağdurların büyük çoğunluğu da öznesi oldukları tarihi, okuryazar olmadıklarından yaz(a)mamışlar. Okuryazar kişiler de sürgün edilmiş; yasaklardan ötürü sorumlulardan hesap soramamışlar. Türkiye toplumunun bu olayı, bir de kendi bakış açılarından dinlemelerini sağlayamamışlar. Yaşadıklarını fragman tümcelerle, ses kaydının olmadığı, kameranın çekim yapmadığı ortamlarda kulaklara sırlamışlar[2]. Dersim bölgesinde yaşanılan acı ve tutulan yas, ağıt kültüründe yankı bulmuş. Katliamın canlı tanıklarının sonraki kuşaklara aktardıkları söylem ve yıllar sonra gerçekleştirilen söyleşiler, tablonun bütününü görülecek hale getirmiş.
Çocuklar, özellikle de kız çocukları, asimile edilmek, nüfus cüzdanları çıkartılmayarak kimliksizleştirmek ve hizmetçi haline getirilmek üzere ailelerinden koparılıp yörede görevli subaylara teslim edilmiş. Dersim bölgesi dışında büyük ölçüde geniş kitlelerin bilmediği gerçek, Kazım ve Nezahat Gündoğan’ın hazırladıkları, 2010 yılında gösterime giren “iki tutam saç - Dersim’in Kayıp Kızları” adlı belgeselle öğrenildi. Gündoğan’ların daha sonra kitap halinde yayınlanan bu belgeselinde, kayıp kız kardeşlerden ikisinin yaklaşık 60-70 yıl sonra nasıl bulunduğu anlatılır ve nice kayıp kızların isimleri sayılır.
Belgeseli hayretler ve gözyaşları içinde izledim. İki kuşak büyüklerimin, Ermeniler katledilirken komşularına kucak açtıklarını buruk bir teselli ile dinlemiştim. Ama Alevilerin benzer acıları yaşadıklarından habersizdim. Eve gelip Dersim’de yaşatılan katliamı ve çocukların belirsiz akıbetlerini annemle paylaştığımda, yaşatılanlar hakkında bilgisi olduğunu ama bunları kendisine anlatan babaannesinin kimseye anlatmaması için sıkı sıkı tembih ettiğini öğrendim.
Yahudilerde[3] şahit olduğumuz, yaşadıkları katliamları dünya kamuoyuna taşıma, yazarak gelecek kuşaklara aktarma ve yaşayan genç nesilde sözlü hafıza oluşturmaya benzer bir eylem Alevilerde yok[4]. Nedenleri üzerinde ancak varsayımlarda bulunabiliriz.
Siyasal İslam Bakış Açısıyla İki Yazar
Hukuk tarihçisi ve Türkiye Gazetesi köşe yazarı akademisyen Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, olabildiğince objektif anlattığı Dersim “harekâtında” uçaklardan bomba atıldığını ve mağaralara kaçan halka karşı gaz kullanıldığını belirtiyor ama ‘katliam’ kavramından kaçınıyor. Harekâtın çıkış nedeninin devletten kaynaklandığını vurguluyor fakat “Harekatta mezhebin hiç rol oynamadığını, diğer Kürt isyanları gösterdiği halde, bir kesim hâdiseyi Alevîlere karşı bir operasyon olarak takdim etti (25.11.2009)”, diyerek bu noktada pek çok araştırmacıdan ayrılıyor.
Mevcut hükümete 2016’dan itibaren muhalif ama dini referanslarla konuşan Said Alpsoy “Dersim İsyanı ve Atatürk” adlı youtube programında önce, benim de yararlandığım araştırmalardan alıntılarla olayın boyutunu aktarıyor. Ne yazık ki bu belgelere dayalı konuşmanın ardında Alevileri, kendilerini katleden lideri sevdikleri ve onun partisine oy verdikleri, bir de çocuklarına “Kemal ve Celal” isimlerini koydukları için aşağılayan bir üslupla ayıplıyor. Alpsoy eleştirisinde haklı fakat üslubunda hatalı. Acılarına ağladığı Alevilerle gerçek anlamda empati kuramadığı duygusunu yaratıyor. Dersim katliamını konuşmanın sansüre tabi olduğu gerçek, ama araştırmalar her halükarda belli bir fikir oluşturuyor. “5816 Sayılı Kanun’un kaldırılması halinde daha rahat konuşacağını” (söveceğini) tekrarlayan Alpsoy, Dersim olayını araçsallaştırıyor.
Yasalarla Susturmak
1938 Dersim Katliamı gerçekleştirildiğinde, operasyonun eleştirilmesini engelleyen yasalar yürürlüğe konulduğu gibi günümüzde de erk sahipleri, demokratik güçlerin sadece Alevi katliamı hakkında değil tüm antidemokratik uygulamalar karşısında ses çıkarmaması için onları, “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” veya “Dezenformasyon Yasası” gibi yasalarla baskılıyor, hapis cezasına çarptırıyor. Ne geçmişte ne de günümüzde değişmeyen bir durum söz konusu. Hükümetler değişti, rejim değişti ama devletin Alevi inancına yaklaşımı hep aynı kaldı. Yirmi yıldır, devletin bütün kurumlarının elbirliğiyle Alevi inanç önderleri olan Pirler maaşla devlete bağımlı hale getirilmeye; Cemevleri, yani ibadethaneler yok sayılmaya; çocuklar eğitim kurumlarında verilen zorunlu din dersiyle asimile edilmeye çalışıldı ve çalışılmaya devam edilmektedir.
Kimse, “Tencere, dibin kara” demesin. Sonuçta söyleyenin yüzü “daha kara”.
Kaynakça
Ayşe Hür ve Erdoğan Aydın. Tarihin Peşinde 1 - Tarihsel Süreçte 'dersim tertelesi', 09.05.2021, https://www.youtube.com/watch?v=lRJA9iLsms8; https://www.youtube.com/watch?v=Xcm-Za99TQM
Ayşe Hür. “Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nin Öteki Tarihi-III. Parti, Devlet, Lider BÜTÜNLEŞMESI (1934-1938)”, 3 Cilt, İstanbul: Literatür Yayınları, 2020
Bedriye Poyraz, “Bellek, Hakikat, Yüzleşme ve Alevi Katliamları”, Kültür ve İletişim, Yıl 2013, Cilt: 16 (1) Sayı: 31, 9 - 40, 01.06.2013; https://dergipark.org.tr/tr/pub/kulturveiletisim/issue/64574/985253
Erkam Tufan. “Kazım Gündoğan. Atatürk ve Dersim. 1938 Dersim, Seyid Rıza Alevi Kızılbaş”, 14.05.2020; https://www.youtube.com/watch?v=jYXDB3RxYl4
Hüseyin Aygün “Dersim 1938 ve Zorunlu İskan”, Ankara: Dipnot Yayınları, 2011; Mahmut Akyürekli, “Dersim Kürt Tedibi 1937-1938”, Kitap Yayınevi, 2011.
Nezahat Gündoğan / Kazım Gündoğan. İki Tutam Saç - Dersim'in Kayıp Kızları-Film - Two Ringlets Of Hair- Lost Girls Of Dersim, 29.06.2017; https://www.youtube.com/watch?v=Et89I2N6WfQ
Musa Anter “Hatıralarım”, Diyarbakır: Aram Yayınları, 2011.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci. “Dersim Bir Dağ İçinde”, 25.11.2009; https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=146&dersim-bir-da%C4%9F-i%C3%A7inde---
Konuyla ilgili video: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci. Dersim Meselesi, 15.08.2024; https://www.youtube.com/watch?v=ZzPXQDknguU
Said Alpsoy. Dersim İsyanı ve Atatürk ve Dersim Bir Soykırım mıydı?; https://www.youtube.com/watch?v=wWtpMhOwhDc
Şükrü Aslan (Derleyen). “Herkesin Bildiği Sır: Dersim”, Tarih, Toplum, Ekonomi, Dil ve Kültür, Ankara: İletişim Yayınları, 2018.
Tanık Asker anlatıyor: "Dersim’i tarihten sildik" (1991), Dersim Kultur und Geschichtszentrum - DKG, 3 Mayıs 2021; https://www.youtube.com/watch?v=yq5EBLi1P3A
Yüksel Mutlu. “Alevi Katliamları…”, Jin Dergi, 26 Ocak 2025; https://jindergi.com/yazi/alevi-katliamlari/
[1] Türk Sözü Gazetesi’nin 17 Haziran 1937 tarihli manşeti: “Dersimde medeniyet hareketlerine karşı koymak isteyen âsî başlar Cumhuriyetin demir yumruğu altında ezildiler”.
[2] Genç kulaklara sırlanan bu anılar ikinci kuşağın kaleminden kısa öyküler halinde 2012 yılında Murathan Mungan’ın editörlüğünde Bir Dersim Hikayesi adlı eserde ses buldu. Öykülerden birinde, katliamda görevli bir asker, ağaç dalları ile kırdıkları insan kemiklerinin, kırılırken çıkardığı sesin ceviz kırarken çıkan sesi çağrıştırdığını anlatır. Bu eserde yer alan öyküleri okuduktan sonra yıllarca ceviz kıramadım.
Mağdur olduğunu bilmeyen bir mağdurun ekseninde gelişen O Muhteşem Hayatlarınız (2012) adlı romanda Oya Baydar da, annesinin eteğinin altına saklanarak kurtulan çocuk anlamında “etek altı çocuktan” bahseder. Baydar, bir fotoğrafını bulup kendisine gönderen birinden esinlenerek yazmaya başladığı romanının, 1938 yılında babasına verilen “Dersim Madalyası”nı bulmasıyla yeni bir boyut kazandığını anlatıyor. Yazar; babasının Dersim’de ‘cezalandırma ve sürgün etme’ yasasının uygulamasında rol almış subaylardan biri olabileceği bilgisinden de etkilenerek katliamı romanlaştırırken “Beyaz Türkler olarak kendi suçumuz olmasa da zalimlerin köyündeniz” yorumu ile katliamın farkına varıp Alevilere yaşatılanlarla yüzleşiyor.
[3] Şimdilerde Filistin halkını katliamdan geçiren İsrail hükümeti, asırlarca katliamlara uğrayan Yahudilerin çektikleri acıları unutmuş, empati kurmayı bırakmış, kendisi – hümanist Yahudilerin protestolarına rağmen – başka bir ulusa karşı soykırım uygulamakta.
[4] Mağdurlar dillendir(e)memiş, dünya kamuoyunda da yer almamış. Assmann’ın ifade ettiği gibi “Geçmiş, ancak kendisiyle ilişki içinde olunması halinde ortaya çıkar” (akt. Poyraz 2013: 13).
Henüz Yapılmış Yorum Yok